3 HAZİRAN 1968’DE BEYRUT’TA BAŞLADI

ABD’de başkanlık yarışını Nixon kazanmıştı, Rusya’da Brejnev, Yunanistan’da cunta, Türkiye’de Süleyman Demirel iktidardaydı.

Portekiz ve İspanya diktatörlükle yönetiliyordu. ABD başkanlık yarışın en güçlü adayı Robert Kennedy, ve siyahların hakları için büyük bir mücadele veren Martin Luther King o yıl, 2 ay arayla suikaste kurban gitmişti.  Vietnam savaşının en kanlı yıllarından biriydi ve savaşın dengesi ABD aleyhinde değişmişti. Soğuk Savaş’ta büyük bir mücadele yaşanıyordu, Rusya, Çekoslavakya’yı işgal etmişti ve gençlik hareketleri başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada etkisini gösteriyordu.  Apollo 8’le ayın yörüngesine ulaşan astronotlar, dünyayı uzaydan ilk kez renkli ve bütün olarak  fotoğraflamayı başarmıştı. Life dergisi, 1968’i “dünyayı değiştiren yıl” olarak tanımlamıştı.  İşte o yılın, 1968’in 3 Haziran'ında Kıbrıs’ta ilk toplumlar arası müzakereler başladı.  Dünya geçen yarım asırda, bambaşka bir yapıya kavuştu, ancak değişmeyen ve devam eden bir şey vardı: Kıbrıs müzakereleri...
Bundan tam yarım asır önce başlayan müzakereler, çoğu zaman dünya gündeminde pek az yer buldu, ancak Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, nesiller boyu müzakere süreçlerinin nasıl sonuçlanacağına odaklandı.  Müzakere masası her birkaç yılda bir yeniden kuruldu ve dağıldı.  O gün doğanların çocukları hatta torunları, şimdi yeni müzakere süreçlerine tanklık etmeye başladı... 
Çoğunlukla Kıbrıs’ta yürütülen müzakereler, zaman zaman çözümü kolaylaştıracağı umuduyla farklı ülkelere taşındı.  Farklı çözüm önerileri, farklı modeller gündeme geldi, ancak konuşulmayan hiçbir şey kalmadı.  Geçen 50 yılda, müzakere parametrelerinin temelini oluşturan ve uluslaarası toplum tarafından da benimsenen “iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federal bir çözüm” modeli tarafları ortak bir metin üzerinde buluşturmaya yetmedi. Herkesin çözümü farklıydı ve herkes bir anlaşmadan farklı şeyler bekliyordu. 
50 yıl süren müzakerlerin 36 yılında, Kıbrıs Türk toplumu adına masaya oturan isim kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş oldu.  Denktaş’ın karşısına sırayla, Klerides, Makarios, Kiprianu, Vasiliu ve son olarak yeniden Klerides oturdu.  Denktaş’ın ardından halefi Mehmet Ali Talat, önce Papadopulos ve Hristofyas’la, 3. Cumhurbaşkanı Eroğlu Hristofyas ve Anastasiadis’le, 4. Cumhurbaşkanı Akıncı da yine Anastasiadis’le pazarlık yürüttü.  Ancak masadaki isimlerin değişmesi, sonucu değiştirmedi. 
"Referandum" ise 50 yıllık müzakere sürecinde “çözümü toplumlar değil, liderler istemiyor” tezini çürüten bir gelişme olacaktı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, belki de diplomasi tarihinde ilk kez denenecek bir yöneteme başvurdu.  Buna göre tarafların anlaşamadığı noktaları Annan tamamlayarak kendi adını taşıyan belgeye son şeklini verdi.   Ve bu belge, iki lider beğense de beğenmese de referanduma sunuldu.  Yani bir anlamda, son sözü doğrudan halklar söyledi.  Kıbrıslı Türklerin yüzde 65’lik “evet” oyuna, Rumlar yüzde 75’lik “hayır” oyuyla karşılık verdi.  
İLK RANDEVU 1968’DE
Kıbrıs sorununa çözüm bulma amaçlı ilk toplumlararası görüşmeler, toplumlararası çatışmaların yoğunlaştığı, Geçitkale saldırılarından sonra varılan anlaşma gereği, 1968 yılının Haziran ayında Beyrut’ta başladı.  Denktaş 44, Klerides 49 yaşındaydı. 
Bir hafta sonra Lefkoşa'ya taşınan görüşmeleri Türk tarafı adına, 4 yıllık sürgün hayatının ardından Nisan 1968'de adaya dönen ''Cemaat Meclisi Başkanı'' Rauf Denktaş; Rum tarafı adına ise ''Temsilciler Meclisi Başkanı'' sıfatıyla Glafkos Klerides yürüttü. 
Yasama, yürütme, güvenlik ve idari konularla ilgili görüş alışverişi şeklinde bazen Klerides, bazen de Denktaş'ın evinde yapılan görüşmeler, 20 Eylül 1971'de başarısızlıkla son buldu ancak taraflar, BM’nin çabaları sonucu çok geçmeden yine biraraya geldi. 
Yunanistan, Türkiye ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin de yer aldığı beşli görüşmeler, 8 Haziran 1972’de başladı ve çeşitliaralıklarla2 Nisan 1974’e kadar sürdü. Klerides’in, TürkiyeBaşbakanı Bülent Ecevit’in ‘Kıbrıs için en iyi çözüm yolu federasyondur’ yönündeki demecini eleştirerek, görüşmelerden çekilmesiyle toplam 6 yıl süren bu görüşmeler hiçbir sonuç alınamadan sona erdi.
YUNAN DARBESİ VE BARIŞ HAREKATI
Görüşmeler sürerken adada çatışmalar devam ediyordu. Göçmen durumuna düşen binlerce Kıbrıslı Türk zor şartlarda yaşamını sürdürürken, Rumlar arasında da güç mücadelesi giderek kızışıyordu. 15 Temmuz 1974’te Yunan subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusu ve EOKA-B Kıbrıs’ta darbe düzenledi. 
Bu yıllarda, Kıbrıslı Türkler de kendi siyasi örgütlenmesini oluşturmaya çalışıyordu. 1967 yılında ilan edilen ‘Geçici Türk Yönetimi’, daha sonra ‘Kıbrıs Türk Yönetimi’ne dönüştürüldü. 1973 yılında yapılan seçimlere tek aday olarak giren Rauf Denktaş, başkanlık görevini Dr. Fazıl Küçük’ten devraldı.
Bu arada darbeyi kabul edilemez bulan ve adadaki Türklerin geleceğinden endişe eden Türkiye, ortak müdahale girişimlerinden sonuç alamayınca 20 Temmuz’da tek başına müdahale etti. Türkiye, 3 gün süren harekatın ardından ateşkesi kabul ettiğini açıklarken, darbe lideri Sampson da başkanlık görevini Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides’e devretti ve Klerides, Makarios adaya dönünceye kadar başkanlık görevini yürüttü.
CENEVRE’DEİKİ OTONOM YÖNETİMİN VARLIĞI KABUL EDİLDİ
Ateşkesin ardından, çatışmaların tekrarını önlemek ve sorunları çözmek için ABD tarafından yoğun diplomatik girişimler başlatıldı.Cenevre’de İngiltere, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları’nın katıldığı konferansta çok az konuda görüşbirliğine varan taraflar, yayınladıkları ortakbildiride, ateşkes koşullarına uyulması ve işgal edilen Türk bölgelerinden, Rum ve Yunan kuvvetlerinin çekilmesinde anlaştı. 
İki otonom yönetimin varlığının kabul edildiği konferanstaki uzlaşıya rağmen Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO)işgal ettiği bölgelerden çekilmedi. İkinci Cenevre Görüşmeleri’nin de başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Türkiye 2. Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi ve 16 Ağustos’ta yeniden ateşkes ilan edildi.
YENİDEN DENKTAŞ-KLERİDES VE NÜFUS MÜBADELESİ
BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim Ağustos 1974’te adaya gelerek her iki tarafla görüşmeler yaptıktan sonra Klerides ve Denktaş, insani konuları görüşmek üzere Lefkoşa’da haftada bir kez biraraya gelmeye başladı. Bu toplantılar neticesinde Ekim ayı sonuna kadar tüm esirler karşılıklı serbest bırakıldı.
Kıbrıslı Türklerin 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etmesini protesto eden Rum tarafı bir süre görüşmelere katılmayı reddetti.KTFD'nin ilanını takiben toplanan BM Güvenlik Konseyi 12 Mart 1975 tarihinde, sorunun çözümünü sağlamak üzere BM Genel Sekreterine iyi niyet görevi veren 367 sayılı kararı kabul etti. 
BM Genel Sekreteri himayesinde Nisan 1975’te Viyana’da başlayan toplumlararası görüşmeler, Şubat 1976’da 5. turun sonunda bir kez daha kesildi. Rum tarafını ise Rum Yönetimi Başkanı Makarios adına Klerides’in temsil ettiği Viyana Görüşmeleri’nde varılan en önemli sonuç ‘Nüfus Mübadelesi Anlaşması’ oldu. Bu anlaşmayla, Güney Kıbrıs’ta kalan Türkler Kuzey Kıbrıs’a, Kuzey Kıbrıs’ta kalan Rumlar da Güney Kıbrıs’a geçti. 
1977-1979 DORUK ANLAŞMALARI
Görüşmelerin kesilmesinden yaklaşık 1 yıl sonra Makarios’la Denktaş arasındaki birinci görüşme 27 Ocak 1977’de Lefkoşa’da yapıldı. BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’ın da hazır bulunduğu ikinci görüşmede 4 maddelik bir ilke anlaşması imzalandı ve toplantılar Genel Sekreter himayesinde Viyana’da devam etti. 
Her iki taraf da ‘bağımsız, bağlantısız bir federal cumhuriyet’ kurulması konusunda uzlaşsa da Viyana görüşmeleri bir anlaşmaya varmadan sonuçlandı. Toplumlararası görüşmeler, Mayıs 1979’da yeniden başladı ve 18-19 Mayıs 1979’da biraraya gelen Denktaş ve görevi Makarios’tan devralan Rum Yönetimi Başkanı Spiros Kipriyanu, 10 maddelik bir anlaşma imzaladı. 
Bu anlaşma 1977 Denktaş-Makarios arasında varılan ilkelerin biraz daha geliştirmiş bir biçimiydi. 1977-1979 Doruk Anlaşmaları’ olarak anılan bu düzenlemeler de nihai çözümün kapısını aralayamadı. 
Kesilen görüşmeler, 1980 Ağustosunda tekrar başladı ve aralıklarla, Rumların BM Genel Kurulu’na başvurdukları Mayıs 1983’e kadar devam etti. Taraflar, iki kesimlilik-iki bölgelilik gibi bazı kavramlarda anlaşamadığı gibi, temsil, federal devletin yetkileri, yerleşme, mülk edinme ve serbest dolaşım konularında da uzlaşamıyorlardı.
CUELLAR BELGESİVE GALİ FİKİRLER DİZİSİ
Kıbrıs Türklerin, gelişmeler üzerine 15 Kasım 1983’te KKTC’yi ilan etmesinin ardından BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın çabaları sonucu 10 Eylül 1984’te New York’ta ‘dolaylı görüşmeler’ başladı.
Cuellar, 3 tur süren görüşmelerde son teklifleri de aldıktan sonra taraflara bir belge sundu. Her iki tarafın görüşlerini alarak masaya getirilen belgeyi Denktaş imzalamayı kabul etti ancak Kiprianu imzalamaktan kaçındı. 
Cumhurbaşkanı Denktaş, Güney Kıbrıs’ta başkanlık seçimlerini kazanan Yorgo Vasiliu ile Eylül 1988’den 1989 yazına kadar bir dizi ikili görüşme yaptı. 1992’de göreve gelen yeni BM Genel Sekreteri Butros Gali, Denktaş ve Vasiliu’yu New York’ta bir araya getirdi ve Türk tarafına yüzde 28.2 oranında bir toprak bırakan bir harita ortaya koydu. Güzelyurt’un Rumlara verilmesini öngören haritayı reddeden Denktaş’ın en fazla yüzde 29 (+) oranına inebileceğini belirtmesinin ardından Gali, ‘Fikirler Dizisi’ olarak anılan çözüm planını taraflara sundu.
Tarafların temel konularda büyük görüş ayrılıkları içinde olduğunun anlaşılması üzerine görüşlerin yakınlaştırılması çabalarından vazgeçildiği açıklaması yapıldı.
DENKTAŞ İLE KLERİDES 18 YIL ARADAN SONRA KARŞI KARŞIYA
Kıbrıs Rum tarafında Şubat 1993’te yapılan başkanlık seçimlerini kazanan Glafkos Klerides, 18 yıldan sona Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile toplumlararası görüşmeler için yeniden bir araya geldi. Ancak iki lider arasında 1993-1994 yıllarında Lefkoşa ve New York, 1997’de de Lefkoşa ve İsviçre’de gerçekleştirilen görüşmelerden de bir sonuç alınamadı. 
Aralık 1999’da yeni BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın çağrısıyla New York’ta başlayan dolaylı görüşmelerse Cenevre’de devam etti. BM öncelikle Kıbrıs’ta olası çözümün dört ana unsurunun; ‘hükümet, anayasa, toprak ve güvenlik’ konularının ele alınmasını istedi. Konuların bunlardan ibaret olmadığını savunan Türk heyeti konfederasyon modeli, KKTC’ye uygulanan ambargo ve eşit statü üzerinde durdu. Türklere yüzde 24 toprak bırakılması önerisini getiren Rum heyeti ise federasyon modeli ve Türk askerinin adadan çekilmesi gibi konuları öne çıkardı. Rum tarafının üyelik başvurusu nedeniyle Kıbrıs sorununa bir de AB boyutu eklendi.
Rum tarafı, 31 Ocak 2000’de Cenevre’de yapılan ikinci turda Karpaz, Güzelyurt, Lefke ve Akıncılar bölgesinde 4 kanton oluşturulmasını önerdi. Denktaş ise, “egemenlik konusu halledilmeden toprak ve harita konusunu görüşmeyeceğini” açıkladı. Annan, Kasım 2000’de Cenevre’de yapılan 5. turda taraflara resmi olmayan bir belge sundu. Belgede tek ve bölünmez bir devlet hedeflenirken, bu devletin tek uluslararası kimliği ve vatandaşlığı olacağı belirtildi. İki toplumun etkili bir şekilde merkezi hükümete katılması istenilen belgede, siyasi eşitliğin sayısal eşitlik anlamına gelmediği vurgulandı. Belgede ayrıca, mal-mülk konusunda uluslararası hukuk kurallarının geçerli olması savunulurken, önemli bir toprak parçasının Rum tarafına verilmesi ve Rum göçmenlerin kuzeydeki evlerine dönmesi öngörüldü. Rumları önemli ölçüde memnun eden karara Türk tarafı sert tepki gösterdi. Cenevre sürecinin kendileri açısından noktalandığını söyleyen Denktaş, 24 Kasım’da Ankara’da yapılan zirvenin ardından da ‘Türk parametreleri’ kabul edilmedikçe dolaylı görüşmelere devam etmeyeceğini açıkladı. Böylece yaklaşık 1 yıl süren dolaylı görüşme süreci de sonuçsuz noktalandı.

26 YIL ARADAN SONRA BİR İLK VE DOĞRUDAN GÖRÜŞMELER MARATONU
Tarafların yeniden masaya dönmesini sağlamak için BM’nin yanısıra ABD, İngiltere ve AB temsilcileri de sık sık Ankara-Atina-Lefkoşa hattında girişimlerde bulundu. ‘Uzlaşmaz taraf’ olduğu yönündeki eleştirilerin arttığı bir dönemde sürpriz bir çıkış yapan Denktaş’ın yüzyüze görüşme çağrısı üzerine iki lider, Aralık 2001’de Lefkoşa’dabiraraya geldi.
Klerides, Denktaş’ın davetini kabul ederek, yaklaşık 26 yıl aradan sonra sivil otomobiliyle KKTC’ye geçti ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki akşam yemeğine katıldı. Ardından da Denktaş, Güney Kıbrıs’a geçerek iade-i ziyarette bulundu.  Kıbrıs’ta bir anda yine “iyimser” bir hava oluştu. Bu kez Denktaş 77, Klerides 82 yaşındaydı.  İlk toplumlararası görüşmeleri gerçekleştiren ve yıllar sonra yeniden müzakere masasında karşı karşıya gelen iki deneyimli liderin, iki avukatın ve iki eski arkadaşın, siyasi kariyerlerinin zirvesinde, hayatlarını adadıkları bu sorunu çözebileceğine inananların sayısı hiç de az değildi. 
Uluslararası toplumun da büyük destek verdiği görüşmelerde hedef, Rumların AB’ye davet edildiği Aralık 2002’deki Kopenhag Zirvesi öncesinde bir anlaşmaya varmaktı. Ancak 16 Ocak’ta başlayan görüşmeler ilerledikçe, baştaki iyimserlik de kaybolmaya başladı. Eylül sonuna dek tam 58 kez biraraya gelen Denktaş ve Klerides somut bir ilerleme sağlayamadı. 
       
ANNAN PLANI
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın mayıs ayında adaya yaptığı ziyaret sonrasında BM’nin masaya bir çözüm planı koyma hazırlığında olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Kopenhag Zirvesi’ne kadar çözüme varılamamasının, Kıbrıs düğümünü daha da çözülemez hale getireceğinden endişe eden BM, Denktaş’ın sağlık sorunlarına rağmen, hazırladığı, kendi adıyla anılan planı 11 Kasım’da taraflara sundu.
Taraflar,BM’nin ufak-tefek değişiklikler yaptıktan sonra yeniden sunduğu plana imza atmayı reddetti. Türk tarafının, anlaşma olmaması halinde topluluk müktesebatının Kuzey’de uygulanmayacağı kaydedilen Kopenhag Zirvesi kararlarına yönelik “Rumların üyeliğini erteleyin” yönündeki talebi dikkate alınmadı.
Kopenhag Zirvesi’nin ardından 15 Ocak 2003’te ara bölgede bir araya geldiği Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile doğrudan görüşmelere yeniden başlayan Klerides’se hem Kuzey’de hem de Güney’de büyük bir tartışma başlatan Annan Planı’nın ilk kurbanı oldu.  Ve Şubat 2003’te 84 yaşında girdiği seçim yarışını kaybederek görevi sağcı DİKO ve komünist AKEL’in ortak adayı, eski EOKA’cı Tasos Papadopulos’a devretti.  Artık her şey daha zor olacaktı. 
Annan’ın 26 Şubat 2003’te Kıbrıs’a gelerek, planın üçüncü versiyonunu sunmasıyla devam eden süreç, garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılmasıyla Lahey’e kaydı. Referandum konusunda uzlaşma sağlayamayan Annan, 11 Mart sabahı konunun çıkmaza girdiği sonucuna vardığını açıkladı. 

REFERANDUMA SUNULAN PLAN, NİHAİ HALİNİ BÜRGENSTOCK’TA ALDI
Kofi Annan, 1999’dan beri devam eden dolaylı-doğrudan müzakere süreci ve çözüm planının sunulmasından sonraki gelişmelere ilişkin 1 Nisan 2003 tarihli raporunda, doğrudan görüşmelerin sonuçsuz kalmasından Kıbrıs Türk tarafı sorumlu tuttu.  Müzakerlerle ilgili olumlu bir gelişme yaşanmazken, ada tarihi bir adıma tanıklık etti. 1974'ten beri adayı ikiye bölen Yeşil Hat, 23 Nisan 2003 tarihinde KKTC ile Güney Kıbrıs arasında geçişlere açıldı. İlk karşılıklı geçişler Ledra Palace sınır kapısından yapıldı. 
BM Genel Sekreteri Annan, 2004’ün başlarında mektup göndererek, tarafları, müzakere sürecini başlatmak amacıyla New York’a davet etti ve müzakere yolunun yeniden açılmasına imkan sunan bir mutabakata varıldı.
İki aşamalı olarak 19 Şubat 2004’tebaşlayan müzakereler 31 Mart 2004 tarihine kadar adada devam etti. Siyasi düzeyde iki taraf arasında gerçekleştirilen görüşmelerde anlaşma sağlanamamış olsa da, teknik düzeyde yapılan komite toplantılarında bazı gelişmeler elde edildi. Müzakerelerin ikinci aşaması ise İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında, anavatanların da katılımıyla başladı ve Annan’ın 31 Mart 2004 tarihinde planın nihai halini taraflara sunmasıyla sonuçlandı.

ÇÖZÜME İLİŞKİN İLK VE SON REFERANDUM
24 Nisan 2004 tarihinde iki tarafta referanduma sunulan planda, yeni ortaklığın iki kesimli olacağı, iki tarafın birbirinin ayrı kimliğini ve bütünlüğünü tanıyacağı, tarafların birbirlerinin kültürel, dini, siyasi, sosyal ve dil kimliklerine saygı gösterecekleri, bir tarafın diğer taraf üzerinde hakimiyet kuramayacağı, kurucu devletlerin kendi alanlarında yetkilerini egemence kullanacakları ve kendi düzenlerini serbestçe kurabilecekleri, kurucu devletlerin ve Federal Hükümetin birbirlerinin yetki ve işlevlerine karışamayacakları gibi hususlara ilaveten, bir tarafın diğer taraf üzerinde otorite ve yetki iddiasında bulunamayacağı hususu yer almaktaydı.
Eş zamanlı referandumlarla iki halkın onayına sunulan plan, Rum halkının yüzde 75.83’ü tarafından reddedilirken, Kıbrıs Türk halkının yüzde 64.91 tarafından kabul edildi.

REFERANDUM SONRASINDA MÜZAKERELERE UZUN SÜRE ARA VERİLDİ
Referandum sonucu,  dünyada, ama en çok da halkın dörtt üçünün “evet” oyu kullandığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde büyük bir hayalkırıklığı yaşanmasına yol açtı.  On yıllardır süren müzakere maratonlarının artık son bulacağı ve dünyanın çözülmemiş en eski meselelerinden biri olan Kıbrıs sorunun hallolacağı yönündeki beklenti, bir kez daha boşa çıktı.  İlk kez referandum aşamasına gelen süreç, bir kez daha sonuçsuz kalacaktı. 
Kıbrıs Rum Kesimi’nde ise hayalkırıklığından ziyade yeni bir heyecan vardı.  Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, 1 Mayıs 2004 tarihinde “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ye tam üye oldu.  Kıbrıs Türk tarafının, BM Genel Sekreteri’nin ambargo ve kısıtlamaların kaldırılması için yaptığı kuvvetli çağrıysa karşılık bulmadı.  
Referandum sonrasında müzakerelere uzun süre ara verildi. Bu arada Türk toplumuna çok uzun süre liderlik yapan ve Rum tarafıyla yapılan müzakereleri yürüten Rauf Denktaş, görevi 2005’te Mehmet Ali Talat’a devretti.  
Ocak 2006’da Kıbrıs Özel Temsilciliği ve UNFICYP Misyon Şefliği görevine getirilen Michael Möller, taraflarla yaptığı görüşmelerde, Kıbrıs’taki iki tarafın ortak ilgi alanları çerçevesinde müşterek komiteler oluşturulması önerisini getirdi. Talat, kapsamlı çözümün yerine geçemeyeceğini vurgulasa da Türk tarafınca geliştirilen ve günlük hayatı kolaylaştırmak amacı taşıyan, iki taraf arasında eşitlik temelinde gerçekleştirilecek teknik komitelerin kurulmasını kabul etti.

DENKTAŞ’SIZ YENİ MÜZAKERE SÜRECİ
BM Genel Sekreter Siyasi İşler Yardımcısı İbrahim Gambari’nin 7-8 Temmuz 2006 tarihlerinde Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve GKRY lideri Papadopulos arasında yürüttüğü temaslar çerçevesinde, iki lider 8 Temmuz 2006’da bir görüşme yaptı. Varılan mutabakat doğrultusunda Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları 31 Temmuz 2006 tarihinde Kıbrıs sorununun özünü ilgilendiren konulara ilişkin kâğıtlarını teati etti. BM sürecini geri plana itmek isteyen GKRY’nin engellemeleri nedeniyle başlatılan bu süreçte uzun bir süre ilerleme kaydedilmesi mümkün olamadı.

MASADA İKİ YOLDAŞ, TALAT VE HRİSTOFYAS
Kıbrıs Rum tarafında Şubat 2008’de gerçekleşen başkanlık seçimlerinde, seçim kampanyasını Kıbrıs sorununun çözümüne dayandıran AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’ın yeni Kıbrıs Rum Lideri seçilmesiyle birlikte, tam teşekküllü müzakerelerin başlamasına giden yeni süreç başladı.
İki lider, ilk olarak çalışma grupları ve teknik komitelerini kurarak tam teşekküllü müzakerelerde bulundu ve Nisan 2008’de Lefkoşa’da yayalar için geçişi sağlayan Lokmacı Kapısı açıldı.
Liderler daha sonra “iki kesimli, iki toplumlu ve ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik temelinde bir federasyon kurulacağını duyurdu. Bu ortaklığın tek uluslararası kimliğe sahip bir Federal Hükümeti’n yanı sıra eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ile bir Kıbrıs Rum Kurucu Devleti’nin olacağı” hususunda mutabık kalındığı belirtildi.
Tam teşekkülü müzakereler ise 3 Eylül 2008 tarihinde, BM Genel Sekreteri’nin Özel Danışmanı Alexander Downer’ın katılımıyla başladı.  Bu kez masada ilk kez iki “sol” görüşlü lider vardı ve beklenti yine yüksekti.  Liderlerin temsilcileri başkanlığında yürütülen toplantılarda, uzlaşılan konular ve üzerinde daha fazla tartışılmaya ihtiyaç duyulan noktalar tespit edilerek, üç ana başlık için toplam 30 ortak metin hazırlandı. Mülkiyet, Toprak ile Güvenlik ve Garantiler konularında tarafların pozisyonlarında herhangi bir yakınlaşma sağlanamamasından dolayı ise ortak metin çalışması yapılamadı.
EROĞLU MÜZAKERE MASASINDA
Nisan 2010 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Dr. Derviş Eroğlu, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a göndermiş olduğu 23 Nisan 2010 tarihli mektubunda, müzakerelere kalmış olduğu yerden devam etmeye hazır olduğunu belirtti.
Eroğlu ve Hristofyas, çıkan zorlukları aşmak için çeşitli müzakere yöntemleri denedi ancak cesaret verici ilerlemelere rağmen süreç, arzulanan noktaya ulaşamadı. Müzakereler bir süre sonra Rum tarafında gerçekleştirilecek Başkanlık seçiminin yaklaşmasıyla duraksama dönemine girdi.
Şubat 2013’te Güney Kıbrıs’ta gerçekleşen seçimlerde DISI lideri Nikos Anastasiades’in başkan olmasından sonra müzakerelerin yeniden başlaması neredeyse bir yıl sürdü. Yaklaşık 5 ay süren görüşmeler ve diplomatik girişimlerden sonra Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Rum Lider Nikos Anastasiadis 11 Şubat 2014’te mutabakatına vardı.

EROĞLU-ANASTASİADİS VE ORTAK AÇIKLAMA METNİ
Ortak Açıklama metni, yerleşmiş BM parametreleriyle temel hak ve özgürlüklere saygı yanında, kurulacak yeni ortaklığın iki kesimli ve iki toplumlu olacağı, oluşturulacak yeni ortaklığın BM’ye üye diğer devletlerden daha farklı bir egemenliğe sahip olmayacağı ve bu egemenliğin Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlardan eşit şekilde kaynaklanacağı gibi öngörülen ortaklık devletine ilişkin temel unsurları içeriyordu.
Liderler ve müzakereciler düzeyinde birçok görüşmenin yapıldığı süreç, Rum tarafının doğal kaynak bulma amacıyla sondaj denemesi gerçekleştirmesiyle yeniden kilitlendi. Kıbrıs Türk tarafının da meşru hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kendi araştırma faaliyetini başlatacağını duyurmasıyla Rum lider BM müzakere sürecinde görüşmelere katılmama kararı aldı.
AKINCI İLE MÜZAKERELER YENİDEN BAŞLADI
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak Eroğlu’ndan görevi devralan Mustafa Akıncı, çok kısa bir süre sonra, 15 Mayıs’ta Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis ile görüşmelere yeniden başladı.
Liderler, yeniden başlayan müzakere sürecinde, iki tarafın bulundukları noktaya dair temel değerlendirme çalışmasının tamamlanmasının ardından29 Haziran’da özlü müzakere aşamasına geçti.
2016 sonbaharına dek özlü müzakerelerde ele alınan ana konular “Yönetim ve Güç Paylaşımı”, “AB” ve “Ekonomi” başlıklarında bazı ilerlemeler kaydedildi. “Mülkiyet” başlığında kısmi ilerlemeler sağlansa da, mülkiyet meselesinde başvurulacak çözüm yolları bakımından belirleyici olacak tanımlar ve kriterler bağlamındaki görüş farklılıkları devam etti. “Güvenlik ve Garantiler” ile “Toprak Düzenlemeleri” konusu ise ana ilkeler hariç görüşülmedi ve müzakerelerin son aşamasında ele alınması kararlaştırıldı.
KIBRIS KONFERANSI VE SONUÇSUZ KALAN BİR SÜREÇ DAHA
Akıncı ile Anastasiadis, 2016’nın sonlarına doğru, henüz uzlaşı sağlanamamış konularda ilerleme elde etmek, “Toprak” düzenlemesi başlığının kriterlerini tespit etmek ve “Güvenlik ve Garantiler” başlığının görüşüleceği Beşli Konferans’ın gerçekleşmesini sağlamak amacıyla İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında bir araya geldi.
Açılışı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un da katılımıyla gerçekleştirilen 2 aşamalı görüşme istenilen şekilde sonuçlanmasa da taraflar, garantör ülkeler ve AB’nin gözlemci olarak katıldığı Beşli Kıbrıs Konferansı’nı İsviçre’de topladı. 
Ocak ve Haziran 2017’de 2 aşamada gerçekleştirilen Kıbrıs Konferansı sonuçsuz kaldı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet, eşdeğer muamele, güvenlik ve garantilerle ilgili “paket anlayışı” önerisi dahi süreci kurtaramadı.  Anastasiadis’in, tarafların önceden uzlaştığı unsurları dahi tekrar tekrarpazarlık konusu yapmak istemesi ve “sıfır asker, sıfır garanti” ısrarı süreci tıkadı. 
BM Genel Sekreteri, İsviçre’nin Crans Montana kasabasında, liderlerle 6 Temmuz akşamı düzenlediği ve 7 Temmuz’un erken saatlerine kadar süren akşam yemeğinin sonunda konferansın sonuç alınmadan kapandığını kamuoyuna duyurdu. Tarih, bir kez daha tekerrür ediyordu.
BM Genel Sekreteri, Kıbrıs’ta konuşlu BM Barış Gücü Misyonu’na (UNFICYP) ilişkin olarak 10 Temmuz 2017 tarihinde yayımladığı dönemsel raporunda, Kıbrıs Konferansı’nın sonucunun hayal kırıklığı yaratan bir başarısızlık olduğunu ifade ederek, tüm tarafları ve iki lideri bu sonuç üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeye davet etti.  
Kıbrıs müzakereleri bir kez daha duraksama sürecine girecek, ve liderlerin bir sosyal yemekte buluşması için 9.5 ayın geçmesi gerekecekti.  

KAYNAK:TAKL ÖZEL DOSYA
Haber: Fezile A. Öksüz-Fehmi Gürdallı
Fotoğraflar: TAK ve Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi Arşivleri

02.06.2018 12:14:00